Günlük hayatımızda vicdana, akla, hayata uymadığını düşündüğümüz iş ve işlemlere “hak var hukuk var” diye isyan ederiz. Siyasetçilerin dilinden duyduğumuz “hukuk devleti, hukukun üstünlüğü” kavramıçağdaş bir devlet ölçüsü ve kutsal bir kavram olarak sunulur. Öncelikle hukuk nedir biliyor muyuz?
IMG_7303Hukuk kelime olarak hakların çoğuludur. Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen kuralların bütününe hukuk diyoruz. Hukuk kurallarını toplumu düzenleyen diğer din kuralları, ahlak kurallarıörf ve adetlerden ayıran en önemli özellik, bu kurallara uyulmadığı takdirde devletin bir yaptırımının bulunmasıdır. Diğer taraftan hukuk kuralları sosyal gerekliliklere ve hayatın değişkenliklerine göre değişime açık olması ve üretilebilir olmasıdır. Hukuk kurallarıyla akla, vicdana ahlaka uymayan sosyal alışkanlıklarla ilgili düzeltici normlar konulabilmektedir. Aslında hukuk kavramı, bir hukukçu olarak baktığımda bu kadar geniş bir çerçevede değerlendirilmesi ve diğer kurallara uydurulabilmesi zaman zaman uygulamalarda yanlış karar alınmasına yol açabilmektedir. Hukukun asıl amacının adaletli bir devlet ile huzur ve güven içinde yaşayan bir toplumu inşa etmektir. Ancak günümüz yaşanan olaylarına bakıldığında hukuk kavramımızın çarpıtılmak istenip, hukuk devleti imajımızın farklı anlatılmaya çalışıldığı bir süreçte olduğumuz gözardı edilmemelidir. Ancak bakıldığında hukuk,ülkemizde çıkan uyuşmazlıkları çözecek bir araç olmaktan çıkarılmış, kargaşalıkların yaşanmasında kullanılan bir amaç olmaya başlamıştır. Hepimizin amacı eminim ki adaletli bir devletin inşasını yapmaktır. Anayasamızın 2. maddesinde devletin adalet anlayışı içinde bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Demokrasi cumhuriyetin nitelikli hali, hukuk devleti demokrasinin nitelikli hali, adaletli bir devlet ise hukuk devletinin nitelikli halidir. Hukuk devletinin nihai amacı adaletli bir devleti oluşturmaktır. Adaletli bir devlette ideolojik dayatmaların, çıkar grupları ve güç odaklarının egemenliği söz konusu olmaz. Bizatihi adalet; devletin amacı, temeli ve hâkimidir. Adaletli olursa devlet; güçlünün zayıfı ezmediği, toplumsal uzlaşı ve barışın sağlandığı, haklının hakkını aldığı, suçlunun cezasınıçektiği bir devlet anlayışıdır. Suçlu insanın cezalandırılmadığı yerde devlet görevini yapmıyor diyebiliriz. Bu nedenle de şiddet ve zorbalığın oluştuğu devlet haline gelinir diyebiliriz. Bu nedenle de hem bu ülkenin bir bireyi olarak yapmamız gereken tek şeyin ülkemizde adaletli bir devleti temsil etmeye çalışmaktır.Bu nedenledir ki biz hukukçulara bu hususta çok fazla iş düşmektedir. Bilindiği üzere adaletsizliğin birincisi adalete aykırı mevzuat oluşturmaktır ikincisi uygularken adalete uygun davranmamaktır. Eğer bu ülkede bir adaletsizlik yakınması varsa bunun içinde hukuk üretiminde rol alan bürokrat ve hukukçuların büyük payı vardır. Günümüzle bir karşılaştırma yapmak gerekirse bu aralar gündemde sık sık mevzuat değişiklikleri ve yeni mevzuatlar ortaya çıkmaktadır.Buda ülkemizin ciddi anlamda bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu göstermektedir.Ancak hukuk sistemimizde yapılan bu değişiklikler neticesinde davalarda sık sık Yargıtay yoluna başvurulmasına ve vatandaşların mahkeme salonları kapılarında sürünmelerine yol açmaktadır. Netice olarak hukuk üretiminde rol alan hukukçu ve bürokrasinin kalitesi çıkarılan mevzuatın kalitesiyle doğru orantılıdır. Adaletli bir devlet düzeni içinde toplumsal barış ve huzur istiyorsak bu ancak hukuk üretimde rol alan insanların azami dikkat ve özeni göstermesiyle mümkün olacaktır. İşte bu anlamda yeni kuralların değişmesi sürecinde kişilerin temel haklarına zarar vermeden başka bir deyişle kişileri mağdur etmeden bu değişimin gerçekleştirilmesi hukuk düzenine olan güveni artırır.Yazımı noktalamadan önce çok beğendiğim bir alıntıya değinmek istiyorum. Mekke’nin fethi sırasında Mahzum oğullarından bir kadının hırsızlık yapmasıüzerine, ailesi onun elinin kesilmemesi için Hz. Peygamber’e (S.A.V.) aracı göndermiş, aracı Hz. Peygamber’e gelip onun affını isteyince, Hz. Peygamber kıpkırmızı kesilmiş ve “Allah’ın koymuş olduğu cezalardan birini kaldırmam için mi bana ricada bulunuyorsun?” demişti ve akşam vakti şu destansı hakikat dersini insanlığa vermişti: “Ey insanlar! Önceki ümmetlerin helak sebepleri, içlerindeki soylu ve şerefli kimselerin herhangi bir suç işlemesi halinde onlara ceza tatbik etmemeleri; zayıf ve sıradan kimselerin suç işlemesi durumunda ise onları cezalandırmalarıdır. Hz. Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki onun kızı Fatıma hırsızlık yapacak olsa onun da elini kestirirdim.” Adalet bu kadar katı kurallar özerine kurulmuş bir sistemdir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.