Dil, tüm zihinsel süreçlerimizle ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir. Düşünmek, hatırlamak, kavramak, dikkatini yöneltmek, algılamak vb. tüm zihinsel faaliyetlerde dil vardır. Dil ve zihin birbirine paralel gelişmektedir. Bu nedenle çocuğun dil gelişimi onun tüm zihinsel gelişimini desteklemektedir. Bebekler dünyaya geldiklerinde içine doğdukları ortamda konuşulan dili edinme potansiyeline sahiptirler. Tüm dünyadaki bebekler doğdukları andan itibaren tüm sesleri çıkarabilme yetisine sahipken, zaman geçtikçe sadece etrafında konuşulan dildeki sesleri tekrar eder hale gelirler. İşte bu noktada farklı dil girdilerine maruz kalan bebekler farklı dilleri edinmeye başlarlar. “İki dillik” (bilingualism), iki farklı dilde işletişim kurabilme becerisi anlamına gelmektedir. Doğdukları andan itibaren iki farklı dil konuşulan ortamda büyüyen çocuklar doğal bir şekilde iki dili de edinebilmektedirler. Bazı durumlarda üç ya da dört farklı dil konuşulan aile ortamında büyüyen çocuklar söz konusu olmaktadır. Bu gibi durumlar “çok dillilik” (multilingualism) olarak tanımlanır. “Tek dillilik” (monolingualism) ise, yalnızca bir dilin konuşulduğu ortamlarda büyüyen çocukların, bu dilde iletişim kurabilme becerisini ifade eder. Bazı araştırmacılar, farklı dilleri aynı anda edinmenin çocuğun dil gelişimini yavaşlattığını ve iletişim becerilerinin geri kaldığını ileri sürmektedir. Ancak, bu görüşe karşı çıkan araştırmacılar, özellikle ilk üç yılda beyin gelişminin çok önemli olduğunu ve bu dönemde çocuğun dil ediniminin daha kolay olduğunu ileri sürmektedirler. İki yaşındaki bir çocuğun beyninde, bir yetişkine oranla daha fazla sinaptik bağlantı vardır. Beyindeki bu sinaptik bağlantılar kullanılmadığında kaybedilir. Bu nedenle erken dönemde çocuğa iki farklı dil öğretmenin daha avantajlı olduğu vurgulanmaktadır. Dil edinimi, çocuk doğmadan önce başlar. Dil ediniminde en önemli basamak “anlama”nın gelişmesidir. Genelde bebeklerin anlaması konuşmasından 6 ay ileridedir. Dolayısıyla, bebek 6 aylık iken hatta doğumundan itibaren iki farklı dile maruz bırakılabilir. Pek çok çocuk doğal bir şekilde iki dili de edinmektedir.
“Dil edinmek” – “Dil öğrenmek” arasındaki fark nedir?
Dil, insanlarda varolan doğal bir yeti sayesinde kendiliğinden edinilir. Her çocuk kendi dilini duyarak ve duyduklarını taklit ederek edinir. Yani ortada bilinçli ve sistemli bir öğrenme-öğretme durumu yoktur. Dil öğrenmek ise, kişinin istemli uğraşısını gerektirir. Öğrenme bir süreçtir ve aktif çaba gerektirir. Okullarda yabancı dil yabancı dil “öğretimi” artık okulöncesi döneme kadar indirgenmiştir. Çocuğa anaokulunda öğretilen yabancı sözcükler başka ortamlarda kullanılmazsa unutulmaya mahkümdur. Oysa “dil edinimi” sürekli devam eder. Ebeveynlerin bu iki durum arasındaki farkı iyi bilmesi ve çocuklarından ne bekleyebileceklerini net olarak kavramaları gerekir. 3-6 yaş arası çocuklara ikinci bir dil öğretmeye çalışmak ile çocuğun doğal olarak iki farklı dil ortamında büyümesi elbetteki aynı şey değildir. Yapılan araştırmalar ikinci dil öğreniminde 4-6 yaştaki çocukların, 7-9 yaş arası çocuklardan daha yavaş ilerlediklerini göstermiştir. Bunun nedeni ise, 4-6 yaş arası çocukların kendi anadillerine hakim olamayışları, öğrendiklerini paylaşacak sosyal ortamın kısıtlı olması ve okuma-yazma becerilerinin gelişmemiş olmasıdır. Pek çok çocuk anaokulunda öğrendiği sözcükleri belli bir süre sonra unutmakta ya da karıştırmaktadır. Ayrıca bu yaştaki çocuklara genellikle tek ya da iki sözcüklü ifadeler öğretilebilmektedir. Bu da çocuğun iletişim ihtiyacını karşılamamaktadır. İki farklı dil konuşulan ortamlarda büyüyen çocuklar ise aktif olarak iki dili de duymaya ve kullanmaya devam ederler. Dolayısıyla edindikleri diller daha kalıcı olur.
İki dili eşzamanlı edinmenin avantaj ve dezavantajları nelerdir?
İki farklı dili doğal ortamlarda edinmek pek çok yönden avantaj sağlamaktadır. İki farklı dil iki farklı düşünme biçimini geliştirir, çocuk farklı kültürleri tanımanın sosyal avantajlarını kullanır. Eğer çocuk, her iki dili de anadilini konuşan kişilerden duyarak ediniyorsa, bu dilleri aksansız konuşabilir. Ancak bu durum, çocuk her iki dili de eşit olarak duyma ve konuşma fırsatına sahip olursa gerçekleşir. Örneğin, Amerika’da doğup büyüyen bir çocuğu düşünecek olursak, evde ebeveynleri anadilleri olan Türkçe’yi kullanacak, okulda ise öğretmen ve arkadaşlarıyla İngilizce konuşacaktır. Eğer, bu durum süreklilik arzeder, okuma-yazmayı da her iki dilde öğrenir ve kullanırsa, her iki dili de aksansız konuşup, iletişim kurabilecektir. Buna karşın, zamanla evde Türkçe yerine hakim dil İngilizce olmaya başlarsa, ki zamanın büyük bölümünü okulda geçiren çocuk bu dili ev ortamında da kullanma eğilimi gösterecektir, çocuğun dominant dili İngilizce olacak ve Türkçe’deki yeterlilik düzeyi azalacaktır. Bu durum ileride dezavantaja dönüşebilir. İngilizce’yi sonradan öğrenmiş ve bu dile çok iyi hakim olamayan ebeveyn ya da diğer akrabaları ile çocuk arasında iletişim güçlüğü yaşanabilir. İkinci dil edinimi üç yaşından sonra başladığında, çocuk bir süre iki dil arasında bocalayabilir ve ilk edindiği dil gelişiminde yavaşlama olabilir. Ancak belli bir süre sonra çocuk duruma uyum gösterebilmektedir.
Kaynak : www.bebekhastanesi.com