Anne babaların en çok sorduğu sorulardan biri de çocuklarının yabancı dil öğrenmeye ne zaman başlaması gerektiğidir. Ve çoğu anne baba, eğer çocukları henüz bebekken ya da çok küçük yaştayken ikinci bir dil öğrenmeye başlamazsa, o dili asla tam olarak öğrenemeyeceklerine ve “gerçek” bir “iki dilli insan” olamayacaklarına inanırlar. İkinci dil ne kadar erken kazanılırsa, çocuğun o dilde o kadar akıcı olacağına dair yaygın bir inanış hakim. Ancak, bu inanışın dayalı olduğu bilimsel temelleri incelediğimizde, bunların tahmin ettiğimiz kadar da güçlü olmadığını görüyoruz. British Columbia Üniversitesi araştırmacılarından Stefka Marinova-Todd ve diğer iki yardımcı yazar, yayınladıkları “Yaş ve İkinci Dil Öğrenme Üzerine Üç Yanılgı” isimli bir makalede, ikinci bir dil öğrenmek için kritik (ya da hassas) bir spesifik dönem olduğu ve bu dönemin ötesine geçildiği durumlarda dilin yeterince öğrenilemeyeceği görüşüne karşı çıkıyorlar.
Onlara göre bazı araştırmacılar ve aynı zamanda tüm kamuoyu bahsi geçen bu üç yanılgıya düşmüş durumda. Bu yanılgılardan ilki, farklı yaş gruplarından gelen dil öğrenen kişiler üzerinde yapılan gözlemlerin yanlış yorumlanmasıyla ilgili. Bu yorumlara bakacak olursak, çocuklar ve özellikle küçük çocuklar ikinci dili çok çabuk ve verimli bir şekilde öğrenmeye meyilliler. Oysa aslına bakacak olursak; küçük çocuklar öylesine saf, tecrübesiz ve olgunlaşmamış öğrencilerdir ki, onlara ikinci dil öğrenmede yardımcı olacak soyutlama kapasitesi, genelleme yapabilme, sonuç çıkarabilme ve sınıflandırma gibi kavramsal yetenekleri tam anlamıyla kazanmadıkları defalarca kanıtlanmıştır. Oldukça sık alıntı yapılan bir araştırmada, Harvard Üniversitesi profesörü Catherine Snow ve yardımcı yazar Marianne Hoefnagel-Hohle, ana dilleri İngilizce olup Flemenkçe öğrenen farklı yaş gruplarından kişileri inceledi. Araştırma, yaşları 12 ile 15 arasında değişen çocukların daha küçük yaştakilere oranla dil öğrenme konusunda daha iyi olduklarını ortaya çıkardı. Bu bulgu, büyük çocuklar üzerinde yapılan başka araştırmalar tarafından da doğrulandı. Büyük çocuklar, daha küçük yaştakilere göre dil öğrenme konusunda daha etkili öğrencilerdir. Büyük yaşta ikinci dil öğrenen çocukların yaşadığı tek olumsuzluk, belli bir yaştan sonra (özellikle 12 yaş civarı ya da sonrasında) öğrenilen ikinci bir dilde, ana dili gibi bir telaffuz yetkinliğini yakalamanın zor olmasıydı. Fakat bu yine de, bebeklik ve ergenlik dönemi arasında oldukça uzun bir zamanınız olduğu anlamına geliyor. Stefka Marinova-Todd ve yardımcı yazarların dikkat çektiği ikinci yanılgı ise bazı araştırmacıların ikinci dili erken ve geç yaşta öğrenenlerin beyin organizasyonlarında farklılıklar olduğunu iddia etmeleri. Aynı zamanda dil yeterlilik düzeyindeki farklılıkları yanlış bir şekilde bu faktörlere bağlıyor olmaları. Aslında Nöropsikoloji dilbilimcisi Jubin Abutalebi’nin de açıkladığı gibi ikinci dil, ana dilin öğrenilmesinden de sorumlu olan aynı nöral yapılar tarafından öğreniliyor. Bu yapıların sadece kritik (ya da hassas) bir dönemde oluştuğu düşüncesinin aksine ikinci dili daha geç öğrenenler de gramer bilgisini aynı şekilde öğreniyor. Karşılaşılan üçüncü yanılgı ise ikinci dil öğreniminde sıklıkla yaşanan başarısızlıkları büyüterek yaşanan durumu başarının imkansızlığına kadar götürmek. Birçok yaşı daha büyük öğrenci (ergenler ve yetişkinler) henüz öğrenimin ilk seviyelerinde ikinci bir dili öğrenmekten vazgeçebiliyor. Ancak bu onların ikinci dili öğrenmeye başlama yaşlarından değil, motivasyon, zaman, enerji, çevrenin desteği gibi faktörlerden kaynaklanıyor. Yaşı daha büyük öğrencilerle ilgili sürekli yinelenen bu yanlış vurgu, araştırmacıların konu hakkındaki gerçek aydınlatıcı noktaya odaklanmalarını engelliyor. Bu nokta; ikinci dil öğrenmeye yeterli zaman ayıran yaşça daha büyük öğrencilerin başarılı olmak için öğrenmeye tüm dikkatlerini verdikleri ve yüksek motivasyondan ve çevresel desteklerden bolca yararlandıkları gerçeğidir. Yazarlar analizlerinin son bölümünde, yaşı daha büyük öğrencilerin ikinci bir dili yüksek seviyelerde öğrenme potansiyeline daha fazla sahip olduklarını belirtiyorlar. Ayrıca çok küçük yaştaki öğrencileri ikinci bir dille tanıştırma isteğini, sadece onların biyolojik olarak dil öğrenmeye hazır oldukları gerekçesine dayandırmamak gerektiğini vurguluyorlar. O halde size bir daha, “ikinci bir dil öğrenmesi için çocuğunuzu o dille ne kadar erken yaşta tanıştırırsanız, örneğin bebeklikte, o dili o kadar iyi öğrenir” dendiğinde şunu mutlaka aklınıza getirin: Sanılanın aksine çift dil bilen çocukların büyük bir kısmı önce tek dille yola çıkıyorlar ve ikinci dillerini öğrenmeye okul çağında veya ergenlik dönemlerinde başlıyorlar. Ve yine de “gerçek” birer “iki dilli insan” oluyorlar. Sonuç olarak iki dil bilme dünyasına girme konusunda yaş sınırı yoktur, ne zaman isterseniz o dünyaya girebilirsiniz. Yeter ki isteyin…
Kaynak: http://www.psychologytoday.com