Gel dedi ve geldim . Ansızın kopan bir tufan gibi dolaştım sokaklarını. Bütün tapınaklarının kaydını düştüm zihnime. Önüm sıra giden insanların defalarca, benimse ilk kez geçtiğim caddelerde ırksız ve dinsiz tabelaları sevdim en çok. Bir de türbelerden yayılan tütsü kokusunu.
Beş yıl evvel kapısından bir yabancı olarak girdiğim bu şehrin, bir süre sonra, düşlerimde sıklıkla gördüğüm, sular içinde kalmış o antik şehir olduğunu hemen anlamıştım. Belki de beni buraya çağıran bu şehrin dilsizleriydi, belki de ben bu şehirde yaşamak, yaşlanmak ve nihayet ölmek için geldim; henüz bilmiyorum. Bildiğimden emin olduğum bir şey varsa o da bu şehirde yaşamaya ve yazmaya değer bir yığın hikaye olduğu. Nihayetinde içinde gerçek bir aşkı saklamayan şehir şehir olamaz değil mi?
Sıralı mabetleri, tarihin derin çentiklerinde saklı sokakları ve havaya karışan defne kokusunun ciğerleri yakışıyla tastamam bir Orta Çağ şehri. Öyle bir şehir ki bütün odalarının salona açıldığı çok odalı dev bir konak sanki. Her odada ayrı birer dünya var ve o dünyalar,ortak kullanılan salonda birlikte yemek yiyorlar ve akşam haberlerini birlikte izliyorlar. Bir kadın cinayeti haberinde aynı acıyı, bir milli maç zaferinde aynı sevinci yaşıyor farklı renklerdeki insanlar. Bütün odalarında Gazi Mustafa Kemal’in en asil resmi, gönüllerinde ise aynı bayrağın aynı rüzgardaki aynı çırpınışları var. Farklı renklerin aynı tualdeki duruşu gibi.
Doğduğum şehirle ekmek parası deyip geldiğim bu şehir arasında,kendi seçtiğim bir yerdeyim. Burası biraz rutubetli, biraz yağmurlu ve fazlasıyla endişe taşıyor eteklerime. Ama saçlarımda hala mersin kokusu var ve hala farklı renklere meyyal. Topuk seslerim yankılanırken kilise duvarlarında minaresi yaldızlı camiler gül duasındalar her daim. Ki bizim hicretimiz gül şehrine değil miydi ezelden ebede?Burası tastamam bir gül şehri.
Velhasıl yazmaya değer hikayeleri topluyorum zihnimde.Çarşaflı kadınların, üniversiteli kızların etek boylarını santimlediği zaman dilimlerinden, gazete manşetlerinde kendini arayan politik yüzlerin zamansız polemiklerine kadar her detayı yazmalı. Sonra başımı eğerek geçtiğim kapıların ardındaki ahşap konakları, uzun sakalları arasından gülümseyen silindir şapkalı amcaların motosiklet tutkusunu, koyu kahvesiyle her Pazar kapımı çalan karşı komşumun Suriye anılarını ve en çok da türbe duvarlarına yakılan kokulu mumlara bağlanan dilekleri yazmalı.