Yaşanılan yüzyılın en önemli sorunları arasında, tüm insanlığı etkileyen doğal afetler ve bu doğal afetler sonucunda insanların zarar görmesi gelmektedir. Afetlerin etkileri sağlık, ekonomik, sosyal ve psikolojik olmak üzere bireyi, çocuğu  hem de toplumu etkileyecek farklı boyutlarda ki sonuçlara ulaşabilmektedir. Afet sonrası oluşan  sağlık ,ekonomik ve sosyal zararın haricinde  bir de psikolojik travmalar bireylerin hayatını olumsuz yönde etkilemekte ve ruh sağlığını bozmaktadır

Psikolojik travma, olayın kendisi olmaktan ziyade, kişinin olaya verdiği duygusal tepkilerin kendisidir. Bizler dünyayı güvenilir bir yer olarak algılama ihtiyacı duyarız. Bu ihtiyaç insanın kendisini güvende ve kontrol altında hissetmesi açısından önemlidir. Afetler, insanların bu algısını, beklentisini, varsayımını sarsan durumlardır. Dolayısıyla aniden gerçekleşen, tamamen kontrol dışında olan afetlerde kişinin nasıl tepki verdiğini ayrıca değerlendirmek gerekir. Afetlerde farklı kişiler farklı tepkiler verebilir: Bazı insanlar şok ve donma tepkisi gösterirken bazılarımız hiçbir şey olmamış gibi davranabilir ve bu onları   duyarsız gibi gösterebilir ama  bu etkilenmedikleri anlamına gelmez ve bir süre sonra travmanın etkisi ortaya çıkabilir. Bazı insanlar yoğun duygusal tepkiler verirler. Kişinin afetten nasıl etkilendiği genel olarak birçok unsura bağlı olabilir. Afetlerde fiziksel yaralanmalar yaşanabileceği gibi afete tanık olmakta örneğin; bir arkadaşının evinin yanması, gazetede yangın haberi okuması, televizyonda izlemesi vb. kişide travma etkisi yaratabilir.  Genel olarak, tedirgin olma, tetiktelik( her an bişey olcak  ya da yeniden olcak korkusu), geleceğe yönelik kaygılar görülebilir. Bunun yanısıra, afete tanık olan çocuklarda da, sıklıkla yakınının veya kendisinin başına gelebilir korkusu görülebilir.

Felaket Sonrası Ortaya Çıkan Semptomlar Nelerdir ?

Duyguların  aşırı yoğunlaşması, sürekli tetikte olma hali , kaygı, geriye dönüşler(olayla ilgili görüntülerin akla istem dışı gelmesi), olayların tekrar edeceğine dair yoğun kaygı, Sosyal ilişkilerde zorlanma, sürekli çatışma içinde olma, öfke patlamaları gibi. Bu gibi semptomlarda  kişilerin zorluklarla karşılaştıklarında baş etme şekilleri farklı olabilir. Baş etme şekilleri, çocukluktan itibaren öğrenilen işlevsel olan ya da olmayan tepki verme halleridir. Bazı bireyler direnç gösterebilir ve yaşanılan yoğun stres ile olaylar inkâr edebilir, bastırılabilir veya farklı savunma mekanizmaları ile bilinç düzeyinden uzaklaştırılabilir. Bu şekilde yaşama uyum göstermek oldukça zor ve sosyal açıdan da kaygı verici olabilmektedir  Bazı insanlar ise, travmatik olayın yaşattığı duygulara odaklanmaktan ziyade fikir üretmeyi, çözüm yolları bulmayı tercih edebilirler. Bu tepkiler bilinçli ve karar verilerek verilen tepkiler değil, kişiden kişiye değişen ve otomatik olarak ortaya çıkan tepkilerdir. Travma esnasında tepki veren kişiler o esnada tepki göstermeyenlere göre travmayı daha kolay atlatabilmektedir. Travma esnasında olması gereken duygusal tepkileri veremeyen kişi travmatik olaydan uzun bir zaman sonra çeşitli şekillerde semptomlar geliştirebilmektedir. Olay üzerinden zaman geçtiğinde bu tür semptomatik tepkilerin ortaya çıktığı durumlarda kişiler bu tepkilerin önceden yaşamış oldukları travmatik olayın etkisi olduğunu genellikle fark edemezler.

 

 

Neler Yapmalıyız?

Öncelikle en önemlisi kendimize şunu söylemektir  “ VERDİĞİMİZ TEPKİLER DEĞİL YAŞADIKLARIMIZ ANORMAL”  daha sonra  ise yaşanılan afetten dolayı hissedilen çaresizliğe  ve umutsuzluğa karşı  kendileri gibi travmatize olmuş kişilerle iletişim kurmaları, olayların üzerinde konuşmaları ve duygularını açığa vurmaları hem acılarının hafiflemesi hem de kendilerini daha az yalnız hissetmeleri için önemlidir. Kurum ve kuruluşların yardım etkinliklerine katılabilir hissedilen umutsuzluğa karşı umut olabilir ve  kendileri gibi felakete maruz kalmış olan kişilere yaptıkları yardımlar, kişinin iyileşme sürecine katkıda bulunabilir. Güvenilir haber kaynaklarından olay ve sonrası ile ilgili takiplerini yapmalı, sosyal medyada her söylenilen ve atılan teorileri değerlendirmemelidir.
Kişinin kendine zaman vermesi gerektiği kadar yasını tutması açısından sağlıklı bir durumdur. Fakat tutulan yas süresi çok uzadığında ve kişinin hayatına ciddi anlamda müdahale etmeye başladığında mutlaka bir psikiyatri uzmanından ve bir psikoterapistten yardım alınması gerekmektedir.

Uzm. Psikolog Yonca Karpuz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.